20 Haziran 2016 Pazartesi


Roma Günlükleri 2

Saint Pietro Bazilikası


Vatikan’da uyandığım ilk güne, sabahın 7’sinda göz kırptım. Tavanda betimlenmiş fresklerden bir kaçının, sanatını inşa eden büyük ustaların yolundan etkilenerek yapıldığı aşikardı. Meryem’in kucağında yeni doğmuş İsa’nın betimlemesinin ilk göze çarpan duygusu varoluştu. Zira yüzlerce yıldır kim bilir kaç kişinin gözünün içine bakıp, bir devri anlatmıştır bu betimlemeler… Güneş vurdukça fresklerin solgun yüzleri yüzlerce yıllık bir geçmişi sorgulatıyor, hatta ‘’haydi kalk ve keşfet’’ diye adeta sessiz çığlıklar ile bağırıyorlardı.

Vatikan aslında Türkiye’den vize talep etmeyen ülkeler arasında olmasına rağmen, giriş biletiniz ne yazık ki Roma’nın ellerinde. Bundan dolayıdır ki, vize almanız şart oluyor… Espressomu yudumlayıp, usulca yola koyulma vakti şimdi. San Pietro Bazilikası ve Vatikan Müzeleri’ne bir günün nasıl yeteceğini düşünüyorum yürürken… Bir şehrin can damarından geçip, kalbine ulaşıyorum sanki. Yaklaştıkça heyecanım ve merakım artıyor bu şehre dair.

Dün akşam uzunca izlediğim meydana girdiğimde, koca bir şehre bakıp, Cennet’in anahtarını elinde tutan Saint Pietro ile göz göze geliyorum. Selamını alırken bu koskoca meydana mührünü basan o eşsiz elleri düşlüyorum!

Bernini tarafından yapılan bu şaheser meydanda toplamda 284 sütun bulunmakta. Meydana bakan sütunlardan 140 tanesinde ise, 140 kutsal kişinin heykeli bulunuyor. Bazilikanın tam ortasında Hz. İsa’nın heykeli ve iki yanında havarilerinin heykelleri de hazır vaziyette bekleyip, bu küçük ama önemli şehri koruyor. Sessiz sedasız binlerce kişinin gözlerinde can bulan bu devasal heykellere baktıkça, sanatın tohumlarının aslıda burada atıldığı gözler önüne seriliyor.  Meydanda bir çeşme ve Mısır’da inşa edilip MS 37 yılında buraya getirilen kırmızı granitten de bir dikilitaş bulunuyor. Dün fazlasıyla gözlerimde biriktirdiğim meydandan yavaşça bazilikanın içine süzülmek için harekete geçiyorum. Bazilika ve Vatikan girişleri oldukça kalabalık olduğundan önceden biletlerinizi almış olmak size yarar sağlamakta.

Bazilika Kubbe, ana bina ve sütunlar olarak 3 kısımdan oluşmaktadır. Aziz Petrus Bazilikasının tasarımında Michelangelo, Donato, Bramante ve Raphael gibi Rönesans ustaları yer almıştır. Burası İtalyanların deyimi ile baş, gövde ve kollar olarak adlandırılmaktadır. Nedeni arasında da; tüm Hristiyan alemini kucakladığı gösterilmektedir.

Bazilikaya doğru yol alırken kıyafet seçiminizin iyi olmasına dikkat etmeniz gerekmekte. Şort ve sıfır kol giysiler, mini etek vb kıyafetler ile içeriye girememektesiniz. Yanınızda bir şal bulundurmanız özellikle önem arz ediyor. Bizdeki gibi girişte ne yazık ki örtebileceğiniz şeyler verilmemekte. Saatlerce beklediğiniz sıradan çıkıp, bir şeyler aldıktan sonra tekrar sıraya girmenizi önleyecek temel unsur olduğundan not etmek gerekir.

Bazilika ilk girişte solda Michelengelo’nun yaptığı San Pietra heykeli selamlıyor sizi. Ki bu heykel onun tarafından henüz 25‘inde iken yapılmış. Eserin ilk çekici kılan kısmı Meryem’in de çok genç tasvir edilmiş olmasıdır. Bunun nedeni arasında Meryem’in bakireliğini ve saflığını yansıtmak amacında olduğunu belirtmiş. Meryem, Hz. İsa’nın çarmıha gerilmiş bedenini kucaklamış hali betimlenmiştir. Heykele bakınca; güç, kuvvet, acizlik, acı, teslimiyet gibi sıralayabileceğiniz her duygu adeta nakşedilmiş. İşlenen her duygunun hamuruna, gözyaşları katılıp, büyük bir inanç ile yoğrulmuş olduğunu ilk bakışta da fark edebiliyorsunuz… Ancak gel zaman git zaman heykel yapılır iken, başka bir sanatçıya atfedildiğini duyan Michelengelo; Meryem’in göğsünden geçen kurdeleye imzasını atmış. Bir nevi heykeli kendine mühürlemiştir… Yaklaşınca imzası net biçimde de görülebilmektedir.

Bazilikanın altında pek çok şapel olmasının yanında birçok Aziz’in de mezarları da bulunmaktadır. Bu yüzden aslında bir nevi mabet özelliği de taşımaktadır. Giriş kısmının yanında Kutsal Kapı dedikleri, arkası Haç ile kapatılmış birde kapı bulunmaktadır. Bu kapı için 2025 yılında açılıp, geçen herkesin günahlarının affolunacağı da belirtilenler arasında. Günah çıkarmak için de içeride ayrıca bir kısım bulunmakta. Bazilikada en önemli ve ilgi çeken kısım şüphesiz kubbedir. Kubbeye çıkarak muhteşem San Pietro alanının ve Roma manzarasının keyfini çıkartabilirsiniz. Kubbeye çıkmanız için 330 basamaklık merdiveni göze almanız gerekiyor. Michelengelo burayı yapar iken hiçbir ücret talep etmemiş, Tanrı’ya hizmet olarak görüp tamamlamıştır.

Ayrıca yüzyıllar öncesinden kalma bronz hac gibi ilgi çekici eşyalar bazilikanın Hazinelik bölümünde sergileniyor. Bernini’nin son eserlerinden VII. Alexander Anıtı, Mahzen Mezar ve Apsis de Aziz Petrus Bazilikası’nın diğer önemli bölümleri arasında yerlerini alıyor. Tüm bunların yanında en sıra dışı olansa, kubbeden Roma ve Bazilika alanını seyretmek olduğundan; Bende bazilikanın içini gezdikten sonra İtalyanların deyimi ile; ‘’ piano piano’’ başka bir deyişle ‘’yavaş yavaş’’ kubbenin basamaklarını tırmanıp, güzel manzaranın tadını çıkarttım…

Roma’ya bakar iken kalbinde olduğumu anladım. Bir şehre bu kadar yakın olup, kalp ritmini duymak gerçekten inanılmaz bir duygu… Etrafı seyreder iken aklımın Vatikan’ın müzelerinde kaldığını da inkar edemiyorum. Kulağımda bir taraftan Ludovico inliyor, bir taraftan da manzaranın güzelliği içimde birikiyor. Yüzlerce Aziz’e selam durup, kuşların eşlik ettiği arka bahçeden yavaşça aşağıya doğru yola koyuluyorum. Rotam Michelengelo, Rotam Yaradılış’ın resmedilmiş hali ile Adem ve Havva’yı selamlamak, rotam Sistine Şapeli’ne doğru oluyor. Roma’nın kalbinden kalbime akan bir nehir gibi coşuyor içim. Adımlarım hızlanıyor, nefesim heyecan ve bilinmezlik arasında; Vatikan Müzesi’nin kıyısında soluklanmak için demir atıyor...


Sevgiler,

Jess

18 Haziran 2016 Cumartesi

Roma Günlükleri 1

San Pietro ve Vatikan

Bir gezgine nereden başlamalı yolculuğa diye sorsanız; şüphesiz başlangıç noktaları arasında ayakları Roma’ya da değer. Bu şehre geldiğiniz anda, o antik çağlardan gelen efsanevi fısıltıları kulağınızı doldurmaya başlıyor sıcak bir meltemle.

Efsaneye göre 753'de Romulus ve Remus tarafından kurulmuştur Roma. Mitolojiye göre Savaş Tanrısı Mars ile Rhea Silvia'nın ikizleridir Roma’nın kurucuları. İlginçte bir hikayeleri vardır aslında. Mitolojik efsaneye göre bu ikiz kardeşler dişi bir kurt olan Lupa tarafından bulunup, emzirilip hayatta kalmışlardır. Daha sonra çiftçi bir aile tarafından bulunup bu güzel şehri kurmuşlardır. Aslında efsanede geçen tek bir ayrıntı buranın neden bu kadar güzel ve çekici olduğunu da anlatıyor. Zira savaş Tanrısı Mars ile Rhea Silvia'nın ikizleridir. Ataları ise Truva'dan kaçan Afrodit'in oğlu Prens Aeneas'tır. Afrodit’in aldığı güzelliği nesillere ve o nesilleri ayak bastığı topraklara verdiği aşikar. Buranın bu kadar çekici gelmesi de belki bu yüzdendir. Çünkü ayak bastığınız anda sanki aranızda bir bağ varmışçasına farklı duygular hissettiriyor bu şehir.

Roma çıktığım uzun Avrupa seyahatinin ilk durağı idi. Elimde haritam ve railway bileti, sırtımda çantam yollara düştüm. Eğer yolunuz Avrupa’da birkaç ülkeye düşecek ise muhakkak railway bileti kullanmanızı tavsiye ederim.

Roma’da Fiumicino ve Ciampino olmak üzere 2 adet hava limanı bulunmaktadır. Genel olarak 2,5 saat uçuş süresi ile Fiumucino hava alanına uçuşlar düzenlenmektedir. Roma’nın 2. havaalanı olan Ciampino ise; genellikle iç hatlarda ve Rynair ve Easyjet gibi Avrupa içi ucuz charter uçuşlarında kullanılır. İstanbul uçuşlarında işinize yaramayacak olsa da eğer Roma’da farklı bir şehirden gelip gidecekseniz kullanma ihtimaliniz olabilir.

Sabah bindiğim uçakla, bulutları peşi sıra geçip; sıcacık bir yaz sabahını güneş ile selamladım. Her mil ile arındı ruhum. Elimde gezeceğim yerlerin listesine göz atmayı henüz bitirmemişken inişe doğru kanat açtık Fuimucino’ya… Uzunca bir kuyruk sonrası pasaport kontrolünü de geçince, ilk önce RomaPass kartımı aldım. Bu kart size 3 gün boyunca ücretsiz 2 kez herhangi bir müze veya turistik yere girme hakkı sağlamakla birlikte, metro ve otobüslerde sınırsız kullanım hakkı veriyor. RomaPass kartımı da kapıp, Roma merkeze giden trene atlayıp koyuldum yola. Aslında merkeze gitmek için kullanabileceğiniz Shuttle ve taksi alternatifleriniz de bulunmaktadır. Sarı bilet okutma noktalarda, trene binmeden önce biletinizi okutmanız gerekmekte ki, kontrollerde sorun yaşamayın. Bende biletimi okutup atladım trene. Yaklaşık 30 dakika sonra Roma Termini’ye yani merkez istasyonuna gelmiş oluyorsunuz. Burası tüm trenlerin ve metroların ortak noktası. Otel veya ev kiralama işleminizi gelmeden halletmeniz hem işinizi kolaylaştırır, hem de istemiş olduğunuz kriterlere uygun bir yer bulmanızı sağlar. Roma’da rezervasyon yapar iken dikkat etmeniz gereken en önemli şey, çoğu yerde duş/wc lerin ortak kullanım alanında olması. Sorun yaşayacak biri iseniz önceden istekleriniz doğrultusunda rezervasyon yapmanız doğru olacaktır. Bende rezervasyon yapmış olduğum otelin haritasını elime alıp, Termini’ den bineceğim metro hattına doğru yürümeye başladım. Otelim Vatikan’da idi. Metro ya atlayıp San Pietro’ ya yakın 2 duraktan birinde indim. Buraya gelişimin ilk sebeplerinden biridir Vatikan. Ayrı bir yönetimi olan ama buranın da can damarı niteliğindeki sağlam kolonudur çünkü. Burada bulunan hemen hemen her otel sanatın bir parçası gibi… Kısacık bir yürüme mesafesinin ardından otelimi buldum.

İlk girdiğimde ‘’Buongiorno’’ diyerek samimi gülüşler ile karşılandım. Dillerini bilmeseniz de içinize samimiyetleri ile su serpen muhteşem insanlardır İtalyanlar… Pasaportumun fotokopisi alındıktan sonra eşyalarımı odaya bırakıp, kendimi Roma sokaklarında kaybetmek için dakikaları sayıyordum. Oteli önceden ayarladığımdan, kalacağım odayı seçer iken yine eskiye dair kırıntılar olsun istemiştim. Odaya girince, siyah beyaz karo taşlar ile örülü tabandan, uzunca olan tavana doğru gezdirdim gözlerimi... Tavanın bir köşesinde fazlaca yıpranmış bir yüz ve etrafında sıralanmış siluetler bulunuyordu. Çok belli olmasa da, önceden bir sanatçının elinden çıkıp, bugün otel olarak kullanıma verilmiş bir yerde duruyordum. Bir müddet duvarlardaki resimleri inceledim. Pencereden görünen hava, güneşi yenmeye çalışan bir günün belirtisiydi. Gün yarılanmış, Güneş bana göz kırpıp sokaklarına davet ediyordu bu şehrin... Penceremden San Pietro’yu göremesem de, 2 sokak mesafesinde atıyordu kalbim.






Ve beklediğim yerdeydim… Roma'nın kalbindeyim...

Düstur alarak diz çöküyorum, yüklenip sırtına güneşe selam durmuş sanata. Sessizce her gece bıkmadan nöbet tutan binlerce heykelden aziz var burada... Ardını güneşe vermiş, diz çökmemden onure olan onlarca yüzün, derinden bakışlarını yolluyorum gözlerime. Güneş sanki farklı doğuyor bu şehre... Bugün sadece burada güneş uğurlayıp, yüzyıllar önce inşa edilen bu yerde soluklanmak istedim. Uzanıp gökyüzünü izleyeceğiniz, heykeller ile karşı karşıya saatlerce konuşup, aslında bir kelime söyleyemeyeceğiniz farklı bir yer burası...

Saatin nasıl geçtiğini fark etmediğimi, önümden geçen gelin ve damadın gülümsemesi ile anladım...




Gün bitmiş, ışıkları süslemişti çoktan Vatikan’ı. Uzunca bir süre sessizce baktım… İlahi satırları yazılıp yüklermişçesine hücrelerime maviden bir gece aldım elime. Süslediğim ışıklar ile doldurdum gözlerime. Gün sanki siyaha bürünmüyor burada. Ekledikçe saatleri zamana, artıyor gökyüzünün gücü Roma yollarında...



Otele doğru yol alıyorum. Gladyatörler, freskler, Azizler, sanat ve sanatçılar eşlik ediyor dönüş yoluma. Yolumun yolları ile kesiştiği için bir kez daha el açıyorum, kendi inanç yöntemimle Tanrı'ya. Yolum Vatikan’ın patikasına dönüyor… Ayağım sürte sürte otele doğru yürüyorum. Bir sonraki günün efsanesi için biletimi alıyorum siteden. Vatikan’ın Papalık kurumuna ev sahipliği yapmasının başlangıcı İsa'nın havarilerinden Petrus'a dayanmaktadır. Bakalım Aziz Petrus Bazilikasında efsunlu merdivenleri çıkarken kimler ile konuşup, kimler ile göz kırpışacağım yarına…

Sevgiler ;)




Jess